5 Ekim 2011 Çarşamba

Atatürk ile Said Nursi'yi aynı albüme koyamazsınız

Zaman Gazetesi yazarlarından Mustafa Armağan'ın 02.11.2011 tarihli "Şeyh Said isyanı bahanesiyle 22'sinde bir hoca asılmıştı" başlıklı yazısında devlet okullarında hain diye yaftalanan birinin sokakta kahraman olarak sahiplenilmesinde "Tarih'in ne işe yaradığının sorgulanması gerekmez mi?" sorusunun üzerinde durdu.


Armağan yazısında "Gerçekten de tarih ne için okutulur bu ülkede? Birilerinin Altın Çağ kabul ettikleri 1920'leri, 1930'ları kutsamak için mi? Hem bu kutsama ayini biraz fazla uzamadı mı sizce de?" sorusuyla resmi ideolojinin tarihiyle gerçeklerin anlatılamadığı üzerinde durdu.

Mustafa Armağan'ın yazısındaki ilgili kısım şöyle;

"Yöreye özgü kara taşlarla inşa edilmiş bir Osmanlı hanında kahvaltımızı yapıp çıkarken, belki de Türkiye'nin başka hiçbir yerinde göremeyeceğim çarpıcı bir manzarayla karşılaşıyor bakışlarım.

Hepsi de ölmüş on kadar erkeğin yan yana duran posterleri bunlar. İçlerinden seçebildiklerim şunlar oluyor: Che Guevara, Said Nursi, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Hz. Ali, Atatürk, Seyyid Rıza, Ahmed-i Hani, Deniz Gezmiş ve Şeyh Said...

Bilin bakalım bu manzarayla hangi şehrimizde karşılaştım? Tabii ki Diyarbakır'da. Zira bu kadar farklı kutupları birleştiren bir tabloya sahip çıkabilecek başka bir şehir olduğunu sanmıyorum. Türkiye ortalamasının çok dışındaki bu tablo üzerinde düşünmeye değer. Aynı devletin okullarında Şeyh Said mürteci ve hain olarak yaftalanırken, sokaktaki insan onu bir kahraman olarak bağrına basıyorsa burada "Tarih"in ne işe yaradığını da sorgulamamız gerekmez mi?

Gerçekten de tarih ne için okutulur bu ülkede? Birilerinin Altın Çağ kabul ettikleri 1920'leri, 1930'ları kutsamak için mi? Hem bu kutsama ayini biraz fazla uzamadı mı sizce de?

Niyeti malum bir "okur" o bayat klişeyi, "Bu topraklar neden bu kadar çok hain üretir?" diye tekrarlamış. Eline çekiç alanın her şeyi çivi olarak görmeye başlaması gibi, resmi ideolojiye her itiraz edeni hain olarak yaftalamak ne zamandan beri çağdaşlık oluyor? Hem her Allah'ın günü çağdaşlığı kutsayacaksın, hem de onun baş şartı olan çoğulculuğu, 21. yüzyılda dahi lanetleyeceksin! Kimi kandırıyorsunuz?

Hiç kuşkunuz olmasın, Şeyh Said isyanı da tartışılacak bu ülkede, şapka kanunu yüzünden yapılan zulümler de. Zaten tartışılıyor da. "


Mustafa Armağan yazısında tarih biliminin resmi ideolojiye bulaştırılmadan tarafsız bir şekilde ele alınmasını, okutulmasını istiyor ve tarihimizde yer alan kişilerin doğru ve yanlışlarının gözler önüne sermenin de, tartışmanın da normal olması gerektiği üzerinde duruyor.

Bu yazıda ilgi çeken bir başka durumda o duvardaki resimlerin ait olduğu kişiler...

Yazı da geçtiği sıra, o resimlerin duvardaki sırası mı bilmiyoruz. Fakat hızlıca o duvar albümündeki resimleri sınıflasak...

Che Guevara, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Deniz Gezmiş, Atatürk bir yana...
Hz. Ali, Said Nursi, Şeyh Said, Ahmed-i Hani, Seyyid Rıza bir yana...

Bu resimler bir duvarda rastgele seçilmiş isimlere ait olabilir. Belki bu resimlerin üzerinde başka bir başlık da olabilir. Anlaşılan Diyarbakır halkının da buna itirazı yok. Ama sormadan da edemeyeceğim. Said Nursi ile Atatürk'ü, Hz. Ali ile Che Guevara'yı aynı albüme koymak nasıl bir kafa karışıklığının mahsülüdür.

Bırakın Hz Ali'yi, Said Nursi'yi; Yılmaz Güney'le Atatürk'ü bile aynı kareye sokamazsınız.

Şimdi bu durum Diyarbakır'ın zenginliği mi? Hoşgörüsü mü? Kafa karışıklığı mı?

Emir Fatih Karaşahan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederim. En kısa zamanda kontrol ederek yayınlamaya çalışacağım. İyi günler...