15 Ekim 2011 Cumartesi

Bendeyar filmini Bediüzzaman da kurtaramaz

Bendeyar filmi ile ilgili haberleri uzun süredir takip ediyordum. Yaşar Alptekin’in Antalya’da katıldığı bir programda açıklaması vardı. Daha sonra filmin yapımcısı ve başrol oyuncularından Haşim Akten ve Yaşar Alptekin’in verdiği bir röportajda film ile ilgili bol miktarda bilgi sahibi olmuştuk. Filmin oyuncuları arasında Senai Demirci, Kazım Çarman gibi isimlerin de olması 14 Ekimde vizyona girecek film için büyük bir beklenti oluşturmuştu.

Dün vizyona giren filme gitmek nasip oldu ve film ile ilgili ilk izlenimimi Risale Haber okuyucularıyla paylaşmak istedim. Her şeyden önce yazıya “Süper film”, “bir kahramanın filmi böyle olur” gibi ifadelerle girmek isterdim, bu filmde nasip değilmiş.
Trafikten dolayı beş dakika geciktiğimiz seansta kimse olmadığı için gittiğimiz ilk sinema yetkilileri kapattıklarını belirtince, yirmi dakika mesafede başka bir salona gittik. Film daha yeni başlamışken salona girdik ve on beş kişiyle birlikte filmi izledik. Filmin yeterince tanıtılmadığının en büyük göstergesi buydu benim için.
Daha koltuğumuza yeni oturmuşken başladı mesaj bombardımanı. Bir Bediüzzaman’dan bir Mesnevi’den… Nitekim filmin ana karakteri Akçakoca’nın felsefesi Bediüzzaman’ın fikirleri üzerinde yükselmişti. Yer yer mana, yer yer birebir alıntılarla ama bir kez Said Nursi ismi geçmeden vecizeler havada uçuştu. Filmde geçen her repliğin mesaj taşıma kaygısı gütmesi ve bu durumun yapay kaçması zaman zaman salondan gülme sesleriyle ödüllendirildi.
Bir sinema filmine girip, dini bir sohbetten çıktığımızı rahat rahat söyleyebilirim.
Filmin İslamofobi ve Müslümanların terörist gösterilmesine bir cevap niteliği taşıdığını ve “İnanıyorsan en güçlü sensin” mesajıyla, kendi değerlerimizle inşa edilmiş bir “İslami süper kahraman” karakter üretme çabası olduğunu biliyorduk. Ama filmde bırakın süper kahramanı, kahraman yoktu. Aksiyon bir film olarak gittiğimiz Bendeyar neredeyse “bilimkurgu”ya kayacak bir senaryoya dönüşmüş. Üstelik senaryonun cılızlığı filmi; serim, düğüm, çözüm denen o iskeletten de yoksun bırakmıştı. Hani aksiyon filmlerde sizi koltuğa kilitleyen o merak ve bekleyiş yoktu.
Haşim Akten’in gölgesinde Ümit Olcay silik, Yaşar Alptekin, Senai Demirci neredeyse yoktu. Bununla birlikte oyunculuklar da inanılmaz derecede zayıftı. Başkahramanımız Ümit Olcay’ın robotsu hareketleri; Amerikan ajanı, Şemsa Deniz Tolunay’ın zoraki psikopatlığı; Yaşar Alptekin’in durgunluğu; Kazım Çarman’ın neredeyse komikliği bu kadronun israfından başka bir şey değildi. Oysa bu kadro çok daha etkili kullanılabilirdi.
Birçok yerde gereksiz mizansen kullanımı, telepatik iletişimin neredeyse cep telefonunun yerine geçmesi, ilgi dağıtan kamera atraksiyonları, özellikle filmin başında ekran koruyucuları andıran animasyonların kullanımı, bazı sahnelerde müziğin karakterlere ait sesleri bastırması izleyiciyi filmden koparıyordu. Bir de filmde süs niyetine kullanılan silahlar vardı ki o konuya hiç girmiyorum.
Haşim Akten bu film üzerinde 6 yıl emek harcamış. Filmin oyuncularından, kamera arkasına kadar yoğun bir çaba sarf edildiği ortada... Projeyi ciddiye aldıklarına şüphe yok. Hepsinin emeğine sağlık…
 “Tüm bu anlattıklarını biliyor olsaydın bu filme gider miydin?” diye bana sorsaydınız. Cevabım evet olurdu. Çünkü bazen ne yapmamanız gerektiğini de bilmek gerekir. Çünkü sinemanın İslami fikirlere ihtiyacı var. Çünkü sinemanın Bediüzzaman’a ihtiyacı var. Bu film olmadı, bir film daha yapılır. Bu filmlerin yapımcılarını korumak için ‘Evet’ filme giderdim. Ama tekrar ediyorum sinema açısından bu filmi Bediüzzaman da kurtaramaz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederim. En kısa zamanda kontrol ederek yayınlamaya çalışacağım. İyi günler...